İyi bir tasarımcı olmak, iyi bir yazar olmak veya genel anlamda yaratıcı bir kafaya sahip olmak konusunda çok yanlış fikirlere sahip bir toplumda yaşıyoruz. Bir de üzerine yetenekli insanların kreatif taraflarının aileleri tarafından bastırılması ve bu konunun içlerinde travma olarak kalması, durumu daha karmaşık hale getiriyor.
Yeteneğin değerli bir şey olarak görülmemesi de insanların “yaratıcılık” kavramı ile tanışmasını engelliyor.
Bu durum, bir süredir yazmak istediğim bir konulardan biriydi. Aslında yazmak istediğim şeylerin bir kısmını yakında çıkacak kitabımda aslında anlattım da. Ama geçen gün aranızdan biri “tasarım” konusunda kendimi nasıl geliştirdiğimi sormuştu, bu yüzden konuya burada açıklık getirmek istedim.
Öncelikle “tembel” insanlar, kendi beceriksizliklerini hep “yetenek” konusunda atar. Yetenek diye birşey gerçekten de vardır, ama hayatın akışı içinde hiçbir zaman düşündüğünüz kadar büyük bir role sahip değildir arkadaşlar.
Olay tamamen “gerekeni yapmak”tan ibarettir.
İyi Olmak vs Mükemmel Olmak
Başta şunu netleştirelim. Herhangi bir işi yaparken 100 üzerinden 80’lik bir performans sergilemeniz, “iyi iş” çıkardığınız anlamına gelir. Ve bununla birlikte; herhangi bir işi yaparken 100 üzerinden 80’lik bir performans çıkarmak için harcayacağınız süre, 80’den 100’e çıkaracağınız süreden daha kısadır.
Yani ne demek istiyorum?
Sizden bir iş yapmanız istedi. Bu bir rapor çıkarmanız olabilir, bir tasarım yapmanız olabilir, bir yazı yazmanız olabilir, aklınıza ne geliyorsa o olsun. Yapacağınız işin, “çok büyük bir kısmını” da 2 saat içinde hallettiniz diyelim. Şimdi bu işi “mükemmel” hale getirmek için uğraşırsanız, zaten “iyi ve yeterli” durumda olan bir işi “kusursuz” hale getirmek için tüm detaylara 2 saatten fazla süre harcamanız gerekir.
Mükemmelliyetçi olmak çoğu zararlıdır ve vakit kaybıdır arkadaşlar. Çünkü reel hayatta çok istisnai bir durum olmadıkça sizden her zaman “iyi” iş çıkarmanız beklenir, “mükemmel” değil.
Yaptığınız iş ne olursa olsun, “iyi ve efektif” olmak, “mükemmel ve hantal” olmaktan çok daha önemlidir.
Dünyanın en iyi sporcularına, en büyük sanatçılarına veya en büyük doktorlarına bakarsanız, hepsinin %95 ve %100 arasındaki başarı dilimine odaklandığını görürsünüz.
Ben 1 yıl boyunca günde yarım saat koşu antremanı yaparsam, toplumun %99’undan daha hızlı koşarım. Ama olimpiyatlarda yarışacaksam, o yarışı kazanmak için hayatımı buna endeksleyip; onlarca yıl her günümü ve her saatimi bu yönde yaşamam gerekir. Ayrıca sadece antreman yapmam da yetmeyebilir, benimle aynı eforu gösteren ve bu konuda Allah vergisi olarak benden yetenekli kişiler yine benden avantajlı olur.
Yetenek ve Beceri Arasında Ne Fark Vardır?
Yetenek ve beceri kelimeleri gündelik hayatta eş anlamlı kullanılsa da aralarında dağlar kadar fark vardır. Yetenekler (Talent), doğuştan gelen genetik yatkınlıklara verilen isimdir. Beceriler (Skill) ise, çalışma ve deneyimle geliştirilebilir şeylerdir. Öncelikle bu farkı çok iyi anlamanızı istiyorum.
Bu dünyada, kör haliyle resim çizen ressam var arkadaşlar. Bu abimiz, toplumun çok büyük çoğunluğundan daha iyi resim çiziyor. Sizce bu adam resim konusunda yetenekli mi? Hayır, bu adam çok ama çok deneyimli ve inanılmaz bir beceri seviyesine çıkmış bir kişi.
Çünkü çizdiği resimlerin kalitesi, toplumun büyük çoğunluğunun çizdiklerine göre çok daha ileri seviyede bile olsa, ortalama bir profeyonel ressamın çizdiği gibi olamaz.
Olumsuz bir örnek verdiğimi düşünmeyin, sadece çok uç bir örnek verdim, çünkü bir şeyi anlamanızı istiyorum:
Herhangi bir “meslek” dalında başarılı olmak, %80 becerilerden ve %20 yeteneklerden ibarettir.
Yani bir konuda 0 sıfır yeteneğe bile sahip olsanız, yeterince deneyimli bir hale geldiğinizde, her işinizde %80’lik “iyi” bir başarı elde edersiniz.
Aynı şekilde sadece yetenekli olmanız, hiç deneyiminiz olmayan bir işte başarılı işler çıkarmanıza yetmez.
Bir konudaki yetenekleriniz, beceri kazanma sürecinizi hızlandırır ve bu bahsettiğim tavanın üzerine çıkmanızı sağlar.
Yaratıcılık bir Yetenek midir?
Kendi meslek dünyama ilk adım attığımda hissettiğim ilk şey, “hiç yaratıcı biri değilim” duygusu olmuştu. Gerçekten de, objektif olarak (halen) yaratıcı bir insan değilim. Bu yüzden analitik zekası yüksek biri olmama rağmen, hayatım boyunca etrafımdaki benden daha “yaratıcı” insanlara özenmişimdir.
Ama bu konuyu özel olarak ele aldım ve “yaratıcılık” konusunda kendimi geliştirmem gerektiğine karar verdim. Çünkü işim gereği yazarlık, tasarım ve reklamcılık alanlarında belli bir seviyeye ulaşmam gerekiyordu.
İşte bu noktada, “yaratıcılık” kavramının kendisi bile geliştirilebilir bir beceri olduğunu ve fikir üretmek için çok net, uygulanabilir, pratik ve iyi sonuçlar veren yöntemler olduğunu farkettim.
Bunları uygulamaya başladıktan sonra gerçekten de yaptığım işlerde daha yaratıcı sonuçlar çıkarmaya başladım.
Ben hala “yaratıcı” birisi değilim. Ama yaratıcılık gerektiren işlerde nasıl başarılı olacağımı yıllar içinde öğrendim ve istikrarlı bir şekilde iyi sonuçlar çıkarmaya başladım.
Nasıl Daha “Yaratıcı” Olunur?
Yaratıcılık çeşitli şekillerde kendi kendinize geliştirebileceğiniz bir beceridir. Bu konuda birçok yöntem olduğunu söylemiştim, ama öncelikle en temel bileşenden başlayalım: kafa yormak.
Toplumda çok yanlış bir inanış vardır, “yaratıcı fikir”lerin insanın kafasında bir anda belirdiği düşünülür. Ama bu doğru değildir, fikir üretmek, konu üzerinde düşünerek, araştırarak ve çalışarak olur. Bu yüzden çalıştığınız konu yazarlık da olsa, çizim de olsa, tasarım da olsa, müzik de olsa hepsinde bir “uğraşma seansı” gereklidir.
Fikir üretme aşaması, düşüncelerinizi bir konuya odaklamanızdan geçer. Burada tekrar bir detaya vurgu yapacağım: bu sürece “Fikir Üretme Aşaması” diyorum. Özellikle “fikir bulma” terimini kullanmıyorum. Çünkü, siz düşüncelerini aktif olarak fikir bulmaya kanalize ettiğinizde, istediğiniz kalitede bir fikri elde etmeniz kesin ve garanti değildir. Ama bir konu üzerinde kafa yorarken vasat, kötü veya orta seviyede birçok alternatif üretmeye başlarsınız.
Zihniniz o an bunlar arasından “işe yarayan” bir tane bulabilir veya bulamayabilir. Fakat konuya gereği kadar odaklandığınızda aktif olarak çalışmıyor olsanız bile zihniniz “arama” işine arkaplanda devam eder. Bu tip zamanlarda da aradığınız “çok iyi” fikirler, duş alırken, yolda yürürken, uyumak üzereyken veya rüyanızda belirebilir.
İşte bu durum, “fikir üretme süreci”nin bir parçasıdır. Siz aradığınız yaratıcılığı ayırdığınız vakitte bulamamış olsanız bile zihninizi bu konuya kanalize etmeniz, aradığınız şeyleri öyle ya da böyle bir şekilde bulmanızı sağlar.
Bu yüzden profesyonel yazarlar, her gün masa başına oturup “çeşitli şeyler” yazarlar. Her gün, 5 saat boyunca abuk subuk ve hiçbir anlamı olmayan şeyler yazan bir adam, yazdığı binlerce sayfanın içinde mutlaka birkaç cevher yakalar.
Profesyonel tasarımcılar, bir tasarım işi aldıklarına başka tasarımcıların eserlerine bakar, oturup kağıt kalem ile eskizler çizmeye başlarlar.
Profeyonel müzisyenler, her gün ellerine enstrümanlarını alıp tıngırdatırlar.
Olay tamamen bundan ibarettir. Sebatla ve ısrarla, iyi veya kötü hissetseniz bile bir konuya kanalize olmanız, gerekli yaratıcılığa erişmeniz için gereken en temel yöntemdir.
Tasarım Konusunda Nasıl Daha İyi ve Daha Yaratıcı Olabilirim?
Şimdiye kadar anlattığım kısımda, “yaratıcılık” gerektirdiği düşünülen işlerde genel olarak nasıl “iyi” fikirler üretebileceğinize değindim. Burada konuyu biraz daha özelleştirip, “iyi bir tasarımcı” olmayı konuşacağız.
Tasarım dediğimiz konu, bir meslek kolu olarak birçok dala ayrılır. İş dünyasında görsel tasarım konusu kendi içinde farklı uzmanlıklara ayrılır; bu görsel tasarım da olabilir, illüstratif tasarım da olabilir, katalog tasarımı veya 3 boyutlu tasarım da olabilir.
Tasarım konusu “öznel” bir konu gibi düşünülebilir, ancak aslında “tasarım”ın objektif ve bireysel zevklerden bağımsız belli kuralları vardır. Tasarım yapılacak mecra her ne olursa olsun, eğer temel kurallara ve trendlere uygun hareket ederseniz, her zaman “profesyonel” görünen işler elde edersiniz.
Eğer tasarım işine yeni başlıyorsanız, görsel tasarım konusunda olabildiğince eğitim videosu izlemenizi tavsiye ederim. Bu videolarda genel olarak beyaz alan kullanımı, yazı tipleri, renkler ve benzeri “öğe”leri kullanırken, ne gibi şeylere dikkat edeceğiniz anlatılır.
Her işte olduğu gibi tasarım işinde de sadece teorik seviyede kalan bilgi “çöp” bilgidir, ve eğitim videolarını izlerken bir yandan da pratik olarak birşeyler tasarlamanız gerekmektedir. Bu konuda elinizde iş yok ise etrafınızdaki firmaların veya bilindik markaların ürünlerini, sosyal medya paylaşımlarını, logolarını falan kendi kendinize yeniden tasarlayabilirsiniz.
Bu konuya vakit ayırdıkça günlük hayat içinde de çeşitli markaların nasıl tasarımlar yaptıklarını farketmeye başlayacaksınız.
“İyi” tasarımcılar, bir fikir üzerinde çalışmaya başlarken öncelikle Google, Behance, Pinterest gibi platformlarda araştırmalar yaparak “ilham” almaya çalışır. Bu yüzden tasarımcılar ve sanatçılar arasında dönen ve Picasso’ya atfedilen çok ünlü bir söz vardır:
İyi Sanatçılar Kopyalar, Büyük Sanatçılar Çalar
Hayatın hiçbir noktasında, birilerinden “ilham almamak” mümkün değildir. İnsanlar bunu aktif ve bilinçli olarak yapmasa bile her konuda birbirinden esinlenir. Zihniniz, çalışırken sürekli olarak daha önceden “öğrendiği” bilgileri kullanır. Zihnin çalışma mekanizmasını “Oto Hipnoz (Telkin) Yöntemi Nasıl Uygulanır?” yazımda anlatmıştım.
Bu konuda akademisyen bir hocamın söylediği çok güzel bir söz vardı: “Input olmadan Output olmaz”. Yüksek lisans veya doktora yapan öğrenciler, tezlerini yazacak “fikir bulmakta” zorlandıklarını söylediklerinde bahsettiğim hocanın verdiği söylediği bu söz, aslında bu konunun özeti gibi düşünülebilir.
İyi Bir Tasarım Nasıl Olur?
Günümüzde tasarımlar, müşteri odaklı olmaya başlamıştır ve bununla birlikte “sadelik” akımı ortaya çıkmıştır. Yani bir tasarım yaparken, 80 farklı fikri bir anda kullanıp “acayip yaratıcı” şeyler üretmekten ziyade, bu tasarımı gören kişinin “konuyu anlaması”na odaklanılmaktadır.
Bu yüzden profesyonel anlamda tasarım yapılırken, kişisel zevklerinizden arındırılmış ve hedef kitleye yöneltilmiş işler üretmek gereklidir. Benim en sevdiğim renk kahverengi olabilir, ama tasarımı kullanacak firma çocuklara yönelik ürünler satıyorsa sarı, turuncu, kırmızı gibi enerjik ve ilgi çekici renkler kullanmam gerekir.
Bir süpermarket rafında durduğunda birçok ürün arasından sıyrılıp kendini gösterecek bir ürün paketi hazırlıyorsam farklı, zaten ürünümü tanıyan kişiye ürünün özelliklerini anlattığım bir broşür tasarlıyorsam farklı bir tasarım dili kullanmam gerekir.
Hal böyle olunca, tasarım yapmak aslında oldukça pratik hale gelmiştir. Özellikle Canva gibi tasarım yazılımları içinden binlerce farklı tasarım şablonuna tek tıkla ulaşabiliyor olmak işleri inanılmaz seviyede kolaylaştırmıştır.
Tasarım kurallarını iyice içselleştirdikten sonra yapacağınız tüm çalışmalar, istikrarlı şekilde “iş görecek” seviyede olacaktır.
Bu kuralları ve asgari seviyede görsel üretmek için dikkat edilmesi gereken şeyleri, “Dijital Pazarlama Ajansı” hakkında çıkardığım kitapta anlattım.
Öneriler
Bu yazıyı olabildiğince geniş kapsamlı tutmaya çalıştım ancak aklınıza takılan bir kısım olursa, güncellemeler yapıp detayları derinleştirebilirim.
Özellikle tasarım konusunda çok beğendim ve izlemenizi tavsiye ettiğim bir video bulunuyor. Video linkini koyarken, öncelikle 21:48’den itibaren anlatılan kısmı işaretliyorum: https://youtu.be/XvUO2EKkHtY?t=1308
Önce bu bölümde anlatılan örnekle, aslında kendi sınırlarınızı nasıl kıracağınızı dinlemenizi tavsiye ederim. Sonra videoyu baştan bir daha izleyin.
Bunun haricinde yine Youtube’da The Futur isimli bir kanal bulunuyor. Amerika’nın en ünlü tasarım ajanlarından birinin, hem sektöre hem de tasarıma dair birçok eğitici videosu var. Bunları da vakit buldukça izlemenizi tavsiye ederim.
Konuyla ilgili olanlar, aşağıdaki yorum kısmına da faydalı bulduğu eğitim içeriklerini link olarak atarsa, yayınlayacağım.